Ben genelde yalnız oynardım oyunlarımı küçüklüğümde.Tek başıma bi odaya kapanır oynardım.Herşey ben olurdum.Anne,baba,çocuk...Karşımda birileri varmış gibi konuşurdum öyle,oynardım.Hiç kimse istemediğim bişey söylemezdi,söyleyemezdi.Çünkü yoklardı.Hani olur ya çocukluk arkadaşlarınız,hep yanınızda olan ve olacak olan.İşte benim onlardan yoktu..Hep yalnız olduğumdan pek oynayamazdım başkalarıyla da.Kavgacı ya da uyumsuz değildi.Ama ne biliyim olmuyordu işte.Nereden çıktı bu yazı derseniz.Geçmişte okuduğum '' Can Kırıkları'' adlı kitaptaki bir hikayenin içinden bir bölüm bana bunları yazma ihtiyacı hissettirdi:
''...Satırları okşaya okşaya okudum.Bu kadar zaman Latin harfleriyle içli dışlı olduktan sonra Kiril alfabemi özlemiştim.Bir de sevgilimi.Onada kendi herflerimle kartlar yazıyorum durmadan.
Sevgilim çocukluk arkadaşım.Birlikte büyüdüğün bir insanın hayatının erkeği olması apayrı bi duygu.Şimdiki boylarımızın çeyreği kadarken koşturup duruduk sokaklarda.Ben haylaz bir kız çocuğu olduğum için hep erkek çocuklarla,en çok da onunla oynardım.Birgün düşüp de dizimi parçaladığımda yanıma ilk o koştu.Kanamalarım başladığında da başımı omzuna yaslatıp karnımı okşadı.Beceriksizce ilk traşını olduğunda kesiklerine ben oksijen bastım.Sevinçlere ortak olacak çok insan buldukta,üzüntülerimizi bir ikimiz paylaştık.Farkı da zaten bu paylaşım yarattı.Ona her dokunduğumda çocukluğuma kavuşmuş gibi oluyordum...''
Garip gelebilir belki size ama işte bu satırlar içimden bunları döktü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder