10 Şubat 2013 Pazar

=Hayatımın En Güzel Günü=

Ne dinlesem, yine karar veremeden oturdum masaya. Neyseki ne anlatacağımın besbelli farkındayım. O’nu anlatacağım. Evet. Yine… Lâkin bu sefer somunt yanını… Gördüğüm kadarıyla… Dokunduğum derece…
Kocaman bi’ şejir düşünün şimdi. Kalabalık. İsteyen istediği kadar abartsın. Ve tek kalemde geçsin tüm bunları.
Giderken hiç ummuyordum görmeyi. Artık istemez, diyordum. Ten yok ya… Böyle diyordum ama; şehre ayak bastım basalı, içimde aldırmaz bi’ umut, arar belki diye bekliyordu. Saatler, günler geçiyordu da o adam aramıyordu. Bir yanım bağırıyordu, tırnaklarını etime geçiriyor; onu aramam için canımı yakıyordu. Bir yanım gayet iradeli, gururlu, ‘hayır.’ diyordu. ”Aramayacaksın. Aramazsa zaten istemiyordur seni görmeyi. İstese arardı.” -Ben en çok bu ikinci yanıma uyuyordum.- Diğer yanımsa, hiçbir şey umrunda olmadan, kavga eden bu iki yanımı seyrediyordu, kılını bili kımıldatmadan. Ben mi? Ben, bu üçünün toplamı bense, daha çok ikinci tarafa uymakla birlikte, zaman zaman gidip geliyordum. Kımıldayamıyordum.
——————————————————— *** ————————————————————————
Gitme zamanı yaklaştıkça, daha da geriliyordum. Bir gece, arkadaşlarımın da yoğun çabalarıyla, yazdım ona. Yazdım yazmasına ama konuyu açana aşk olsun. Söyleyemeden onu görmek istediğimi, uyumaya gittim. Ama uyumak ne mümkün! Döndüm durdum. Birden, ani bi’ dürtüyle telefonumu aldım ve: ”Buluşmayacak mıyız? Seni görmeden mi gideceğim?” diye bir mesaj yazdım. Aslına bakarsanız, yazar silerim diyordum ama birden gönder tuşuna basmış bulundum. Her şey bi’ anlık deli cesaretine baktı. Ani oldu. İyi de oldu. Yanıt olumluydu.
Sonraki birkaç gün içinde buluşma günü kararlaştırıldı.
5 Şubat Cuma hayatımın en güzel günü…
—————————————————————— *** ——————————————————————
O sabah erken uyandım. -Normalde, evde biri varsa uyku faslını uzatırım.- Midem çalkalanıyordu. Gairp bi’ şey vardı içimde dolaşan. Midemden yukarı doğru çıkıyor sonra tekrar mideme inip baskı yapıyordu. Sakinleşmek için şekerli bi’ kahve yaptım. O kadar kötüydüm ki, neredeyse zorla teptim mideme… Bi’ an önce kahvaltı yapıp, hazırlanmak istiyordum. Çayı koydum. Her sabah erkenden uyanan insanlar, bu sabah bi’ türlü uyanmak bilmediler. Delirdim…. Zorla gelen kahvaltı kâbus gibiydi. Midem öyle çalkalanıyordu ki, adeta zorla tepıyordum ne varsa ağzıma. Tat almıyor, sakinleşemiyordum. Nihâyet kahvaltı faslı sona erdi. Hazırlandım. Evden çıktığımda hâlâ midem isyandaydı! O’nu görene kadar durmayacaktı isyanDinmeyecekti…
————————————————————— *** ————————————————————-
Saat on iki buçuk civarıydı. Bi’ okulun giriş kağısında, elimden geldiğince sakin olmaya çabalayarak bekliyordum onu. Ve işte sol tarafta göründü. O’ydu… Üstüne sevdiğim kazaklarından biri, başında şirin bi’ şapkayla bana doğru geliyordu. Çöp gibi bir adam ipince, gördüğüm en güzel adamdı fikrimce. Ne vakit karşımda görsem, öleceğimden korkardım, felâketim olurdu ağlardım. Sarıldık. Yanakları yanaklarıma değdi, işte ancak o zman kendime geldim. Ancak ona sarıldığımda midem isyanını durdurdu. Rahatladım. Yürümeye başladık. Ben de bunu istiyordum zaten.
Güzel bi’ park vardı karşıda. Birazcık orada oturduk. Sonra tekrar şirin bi çay bahçesine doğru yürüyüşe çıktık. Kedilerden ordan burdan konuştuk. Ne yağtığımızın yahut ne konuştuğumuzun aslına bakarsanız pek de önemi yoktu benim için. O yanımdaydı ya, işte bu yeterdi….
Çay bahçesinden kalktık. Sokaklarda dolaştık. Sonra O’na gittik. Seviştik. Dokunuşu, ağzının tadı bu kadar güzel başka bi’ adam daha var mı? Bilmiyorum. Bakışları, sesinin kıvrımları, beli, yüzümde, ruhumda gezdirdiği dudakları… Canımı acıtan tarafları… Yeniden evin salonuna geçtiğimizde, kalbinin üzerine doğru koydum başımı. Kulağımda yankılanan kalp atışları, dünyada duyduğum tüm güzel seslerin bi’ toplamı gibiydi…. En fazla beş dakikalık mucizevi bi’ senfoni…
Saatler ne çabuk geçti… Yeniden sokaklarda yürür buldum kendimizi, denize doğru… Çocukluğunu açtı bana. Çocukluk evlerini… Ben anlattıklarını mucize bi’ masal gibi dinlerken denizin sonuna geldik. Yani geldi gitmek vakti. Onu ilk gördüğüm yerden biraz uzakta ve tam da karşıda sarıldık, yitirdim onu. Saat üç buçuktu…
——————————————————————— *** —————————————————————-
Ağlıyordum eve dönerken, mutluluktan ağlıyordum ama. Hayatımın en güzel günüydü o gün. Öyle huzurluydum ki!.. Başka kimsenin yanında öyle dingin, öyle huzurlu olduğumu hatırlamıyorum. Yemin ederim. Hayatımda ilk kez böylesine huzurluydum. Ve kabullenmiştim, biliyordum onun beni sevmediğini, hâttâ hiç sevmeyeceğini. Kandırmıyordum kendimi. Lâkin bunun mutluluğumu izin vermiyordum da. Sevmezse sevmesindi, hayatımda ya, onu gördüm ya… Daha ne? İşte o gün dünyanın en mutlu ve en şanslı kadını bendim.
Dünyanın en şanslı kadınıyım. Çünkü o var. Ne şekilde olursa olsun.
İşte şimdi hayatımın en güzel gününü, kabataslak öğrendiniz. Dokunabildiniz mutluluğuma. Belki imrenerek paylaştınız da…
Teşekkür Ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder