''Biriyle fena halde konuşmaya ihtiyacım var, biriyle fena halde dertleşmeye...'' demiş ya Şebnem. İşte şimdi için söylemiş. Uzun uzun yazsam mı, saklasam mı bilmiyorum. Kimse beni anlamıyor demek isterdim. Evet böyle bi cümle kurabilirdim. Ama bunu kurmaya hakkım kalmadı sanırım. Neden yaşadığımı bile bilmezken, bütün hayallerim, bütün sevgilerim kırılmışken, ayakta kalmam bile mucizeyken yeni bir darbe alıyorum. En küçük bi'şey bile umut veriyor. Umut yasak oysa ki bana!
Yazmaya çabalıyorum kaç gündür ama olmuyor bi türlü. Kurumuş gibiyim. Yazmak istiyorum ama içimden hiç bi şey gelmiyor. Kıpırtısızca bekliyorum. Duvarları seyrediyorum mütemadiyen, mütemadiyen eskilerden kareler getiriyorum gözümün önüne. Özlemek nasıl bir güzelliktir? Özlemek nasıl acıtır? Küçük mü düşüyorum bilmiyorum. Öyle değil gibi geliyor. Yarın Mavi Mod'umun doğum günü (4 ağustos) Söz verdim krokanlı, çikolatalı pasta yapıcam ona :) Sözler tutulmalı. Özel bi gün yarın, güzel bi gün. Evde yokum.
Bi adam, yolda gördüm ya da bi kapakta hatırlamam olanaksız. Yüzünde derin kesikler vardı, hatta bedeninde, belki de ruhunda da. Elinde bir iğne, bir de iplik tabi en siyahından. Dikiyordu o pürüzsüz yanağını. Yüzünde acıdan eser yok! Ah dudakları ki öyle güzeldi. Öptüm biraz. Kızmadı. Ellerini tuttum. Sormadı bana. Söyleyemezdim sorsa. Ama değildim aşık ona. Bi çığlık attı derinlerinde, eşlik ettim ve vuruldum sesine... Ellerine ve sonra tenine. Dokundukça yok oldum, kayboldum. Yağmur yağdı üzerimize. Ben öptüm ve ben ağladım. Sarıldı bana, elim belinde. O incecik belde, soğuk tende. Üşüyormuş meğer. Ellerim sıcaktır hep. Isıttım, ruhu sıcaktı adamın. Gözleri alev tanesi. Sarıldı ve ben titredim. Farkettim de sonradan parmakları bi harika. Dudaklarıma dokununca anladım. O öptü, gözlerimi kapattım bende. Kaybolmayı bekler gibi... Ne çıkar bundan, ne kalır elde. 30 yaşında bir adam... Yağmurun altında ıslak ve biraz çıplak... O dokundu... Bende... Kayboldum işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder