Yazmak istiyorum deli gibi.Aklıma ne gelirse yazmak.Cezmi Ersöz'ün şu kitabı yok mu 'Şizofren Aşka Mektup' okitap tamada beni anlatıyor.İşte oradan alıntılar yapsam...Ben sussam ve oradan alıntılar yapsam bu gece...
Hayat,soğuk,yağmurlu ve vurdumduymaz bir İstanbul gecesiydi...Ve gece yağan yağmur,hep ürkütürdü beni.Yağmur değil yalnızlığımdı,pencereleri damla damla yalayan;yıllarımı dolduran,sensizlikti.Hep bir yanı yarımlık,hep senden uzaktalık,hayattaki tek kimsemden yoksunluk;yani kimsesizlikti.Bir kavuşma mucizesine inanma,yolunda harcanmış bir hayatın ansızın sonuna gelme ve o mucizeyi yaşayamadan bir başına ölme korkusuydu,yağmur.Yine,yağmur yağıyor;yine,gece...Yine İstanbul...Ve sen,kollarımın arasından sıyrılıp kalkıyorsun yataktan.
Nereye gidiyorsun sevgilim?
Sadece sana sarılarak uyuduğumda nefes alabiliyordum.Beni kollarına aldığında,yüzümü masumiyetinin yurduna,o kimsesiz boynuna dayadığımda,kokunu kalbimle soluduğumda...Uykun,benim cennetimdi.Çünkü cennet,sadece ikimizin olabileceği yerdi,benim için.Ne sana aşık kadınlar,ne sevdiklerin,ne geçmişin,ne yarının...Uykunda,sadece ikimiz vardık.Aşkıma dar gelen sevgi sözcüklerine ihtiyacım yoktu orada.Sana sevgimi anlatmaya,ispat etmeye ihtiyacım yoktu,artık.Aşkımızın kokusuydu,sana,beni anlatan;sana seni anlatan...Beni gerçekliğin o soğuk,o köpüklü dalgalarıyla yutan ve alıp alıp senden ötelere hayatın dışında ki tek kaçış tünelimdi uykun.
Uzakta,çok uzkta,bir sevgilisi varmış.Yıllardır onu düşünüyormuş.Ve işin acısı,sevdiği insanın bundan haberi bile yokmuş.Ama böylesi daha iyiymiş:Onu özledikçe,kendini eğitiyormuş.Onu,özledikçe,kendine daha çok yaklaşıyormuş.Bütün ruhu bütün bedeni durmadan onu çağırıyormuş.
Sonra sevgilisini özlemekten yorgun düştü.Ona yatak serdim.Senin yıkadığın çarşafları serdim, altına.Uyumaya hazırlanırken başını okşadım.Hafifçe öptüm,aşkla yanan saçlarını.Odama gidip sen ararsın,diye telefonumu açtım.Neden sonra,dalmışken,onun sesiyle uyandım kırılgan uykumda.''Yanında uyuyabilir miyim,izin verir misin?'' dedi.Sustum,hemen yanıma geldi,sıcaklığıma,korkuma ,boşlukta kalmış aşkıma sığındı.Kokusunu sana ,öyle yalnızdım ki onu öpmeye başladım.''Ne olur,sadece sarıl!''dedi.''Öylesine üşüyorum ki sadece sarıl!..''Ve ona sarıldım;derin bir sevgiyle sarıldım.Sonra gördüğüm o rüyayı anlattım ona.Kafası bedeninden kopmuş kuşu...O,çoban kızı...Ve sonra seninle konuşamadığımız o karanlık geceleri...Herşeyi,en ince ayrıntısına kadar...Sana söyleyemediğim ne varsa,anlattım ona,gözyaşları içinde.O,yabancı adamları...O,ayrı ayrı odaları...O, birbirimizi sevdikçe büyüyen boşlukları anlattım ona.Öylesine büyük bir tutkuyla dinliyordu ki beni;bazen yoksa,o,sen misin diye bakıyordum ona.
O bir başkasına aşıktı.Bense,sana...O hiç DOKUNAMAMIŞTI sevgilisine.Bense,o karanlık boşluğumuza...O,karanlık gecelere...Sen,nasıl beni aşkımızı ve gördüğün rüyaları başkalarına anlattıysan,bende öyle anlattım seni.
Belki de yazmaktan kaçıyorum böyla alıntılar yaparak.Ama bu alıntılarda ''ben''im.Bu kitap beni ve onu anlatıyor sanki...İlk kez acı çekmeden özlüyorum seni...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder