8 Ocak 2012 Pazar

=Pastel Dünya=





Ayrı insanlardık, taban tabana zıt… Ruhlarımız renklerimiz
apayrı…. Birimiz mütemadiyen mutsuzu oynarken, diğerimizi mütemadiyen mutlu
olurdu….

Birimizin elleri kirliyken, birimiz hep tertemizdi.

Eski zamanlarda yemyeşil ve bazen turuncuya çalan kırlarımız
vardı. Hüznü çağrıştıran tıpkı bulutlu dağlarımız olduğu gibi kuzeydoğu
kapısında –uninvated-

Ayrı, uzak olduğu kadar yakın soyut camdan evlerimiz vardı,
yolları taş kaplı… Bataklıklar vardı sonra, dikkatsizliğe gelmez kapıverirdi,
bedeninle değil, ruhunla iliklerinle saplanır kalırdın. Bazen son
kırıntılarımıza kadar saplanır kalırdık, birbirimizden habersiz… Yalnızdık
sanırdık. Dümdüzdü dünyamız… Bu yüzden ya, gücümüz sadece kendimize yeterdi,
ayakta kalmaya. Hiç düşmemiş, ayağa kalkmayı öğrenmemiş, işte bu yüzden
kendimizi güçlü zannedip güçsüzlüğe alıştırılmıştık mazeretsizce…

Öylesine bir gündü ki, dünyamın değişmesine iki kala, öylesine…

Ve başımı kaldırdığımda bir kadın gördüm orta yerde…Umarsızca, belki de tepkisiz. Saçları darmadağın ve uzun pastel yeşili biraz
kanıksanmış kırmızı ve bir parça mavi habersizce altımıza yaşayan deniz gibi. –violet
hill- Ela gözlü yoo dur belki duman
grisi… Yaklaştıkça uzaklaşan bir kadın,
benim yapayalnız dünyamda. –all my loving amy wine…- ve dudakları ısırılmaktan
pespembe!

Başının sol tarafının birkaç santim altında kırmızı bir nesne…
Toka mı diyorlar? Siz insanlar?

Yalan mı söylemeliyim isterdiniz? Hayır bence, hayır bunu
istemezdiniz… Evet tüm samimiyetimle ilk gördüğüm an ki –sevişmeliydim onunla…
Renklerine açtım, renklerini benim renklerimle karıştırmalıydım, kokusunu
kanıksayıp… Dudaklarının pembeliğini emmeliydim ve mayhoş bir gül kurusu
bırakmalıydım boynuna.

Dünyamın karşımasına birden az kala… -mend(to fix to repair)

Belinden kavradım onu, dünya değil umurumda… Camdan soyut
evimde on bir tütsü, renklerimi tonlandıran… Ve bir kadın pastel tonlarında…
Şimdi, zamanı geldiğinde bilirim çıkaracak nesi varsa masaya… Gözlerimi
kapatınca. –Dream Of Shams-

Soyut camdan kaygan, bulutlar küskün… Pastel kadın, camdan
masada, dans etmekte dansöz misali… Renkler çözük, renkler akışkan…
Parmaklarımı daldırıp tüm renklerinin tadına baktım önce. Sonra serbest
bıraktım kendi renklerimi, üzerine salmaya… Renklerimiz karıştı, bulaştı… Ve o
an ki, büyük bir ışık koptu, heyyula gibi, yıkıldı… Dünyayı önce savurdu,
akabinde yuvarlaklaştırdı bir nebze. Biraz yorgun biraz güzel, tüm renkler
layığını buldu. Harmanlandı. Yalnızca evlerimiz ayrı kaldı.

-Final Escape- göğe doğru kırmızı bir ruh ve altında yeşil
saçlar… Uzun taşlı bir yol ki dünyadan sıyrılıp kaydı denize doğru bir sabaha
karşı… Ben üç beyaz çizgi kuzey batıda… Kadın renklerin arasında…

Sevişmelerimiz bembeyaz, sevişmelerimiz maviye çalan…

Dünyamız renklerin içinde, renklerden kocaman bir nokta…
08.01.2012
01.40

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder