Biricik
Samish,
Sana daha
önce kaç mektup yazdığımı saymadım. Lâkin bu yazdığım, sana yazdığım son mektup…
Kesin ve net.
Kesin ve
net çünkü; dile dökülmeyen bir vedayı dillendirmek adına yazıyorum bu mektubu
sana. Veda diyorum çünkü, gitmem gerek… Gitmeden önce de, minik bir özet ve
sonuç…
Kaç
yılındaydı? –Sanki yıllar olmuş gibi- 2011 yazı. Hatta tam da Haziran’ın on
yedisi. Yani doğum günümde, koca bir günün son hediyesi olarak hayatıma resmen
giriş yaptın. Bilemezdim, benim en iyi arkadaşım olacağını… Yeri geldiğinde
abi, bazen baba ve en çok da arkadaş… Bu üç kavramın toplamıydın işte ve
ardında yükselen adı konulmaz bir bağ… Sağ omzumdaki melek gibi yani…
Üzüldüm,
sana koştum. Sevindim, ilk sana anlattım. Kafam karıştı, sen yol gösterdin.
Zıtlaşmadık mı? Zıtlaştık elbet…
Din,
siyaset… Umursamadık lâkin… Sen değil ama ben bazen kırdım belki kalbini yahut
kızdırdım. Sineye çektin. Çünkü babaydın o zamanlar…
Birlikte
ağladık, birlikte güldük, ara sıra takıştık, zıtlaştık ama yine de iyi ki
tanımıştık birbirimizi.
Herkes
gider derdim de Samish kalırdı… Meğer baştan yanılmışım… Hayatımın sonuna kadar
yanımda olacağını sanırken, her şeyin bir ömrü olduğunu unutuvermişim… Derken,
bir de bakmışım ki, ölüvermiş ne varsa… Gitme vaktim gelmiş…
Çok
üzülüyorum lâkin gitmek zorundayım. Mutluluğun için… Ve hayır, kimseye kızgın
değilim. Sana zaten kızamam, kaldı ki asla M.’ye de… Çünkü o haklı.
Sen benim
en en en, hayatımda tanıdığım en iyi, en mükemmel arkadaşımdın… Bense senin en
kötü arkadaşın… Yalan yok…
Bu
yüzdendir ki gitme vakti geldi. Biliyorum, sen git diyemezdin. Ben yapmalıydım.
Hoşça kal
benim en iyi arkadaşım…
Bazen baba,
bazen abi ve en çok da arkadaşım olduğun;
Beni koruyup
kolladığın,
Düşündüğün,
benim için üzüldüğün ve yüzüm güldürmek için harcadığın tüm çabalara sonsuz
teşekkür ederim.
Ne yapsam
hakkını ödeyemem…
Hayatın
boyunca tüm mutluluklar senin olsun, Tanrı seni korusun…
Sevgiler…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder