14 Haziran 2011 Salı

=Ihlamurlar Ve Papatyalar=

Yazsamda bitmez ki, anlatsamda yetmez... Neredeyse koca bir yılın tamamını anlatarak geçirdim. Düşünerek, hayalleyerek. Sonuç? Sonuç denen şey hiçbir zaman olmadı, belkide olmayacak. Zamanın işine akıl sır ermiyor işte. Zaman birçok şeyi sonuçsuz, noktasız bırakıp gidiyor. İçi bile sızlamıyor üstelik. Geride itiraf edilmesi gereken şeyler, kağıda ya da öylesine boşluğa bırakılması gereken yetim kelimeler kalıyor. Mektup kağıtları düzensiz, cümleler üç noktalı ve tatminsiz, mektuplar sahipsiz kalıyor. İnsanlar biraz da korkuyor. Somut şeyler bırakmak işlerine pek de gelmiyor, elleri kağıda şu veya bu nedenden gitmiyor işte.

Hediyeler hayal ederdim ben. Kasım'dan gelen. Artık Kasım demeliyim ona... Mesela Nazım'ın- Öteki Defterler'ini almış bana. Ah bir de içine iki satır yazmış olsa! Şimdi işim gücüm sokaklarda kendi cümlelerimi Kasım'ın gibi hiç tanımadıklarıma yazdırmak kitabın ilk sayfasına. Deli adam tutmuş bir de mektup yazmış bana. Geçen sabah uyandığımda evde buram buram ıhlamur kokusu, mutfakta papatyalar vardı. Fonda Birol Namoğlu'nun yakıcı sesiyle harika bir sabah çayı içtik beraber Kasım'la. Birol Namoğlu demişken; ben Birol Namoğlu'nu neden severim bilir misiniz? Severim, çünkü ben O'nda bakışlarında Kasım'ı görürüm. Kasım'ı görürüm çünkü, iki bebekte 'Kasım'da hem de dokuzunda doğmuşlar. Birol Namoğlu 09.11.... Kasım 09.11.... İkiside Akrep... İkiside yorgun birer erkek. Bu yüzdendir ya bebeğimi tamda 9 Kasım'da doğrumak için inat etmem. Neyse dostlar neyse. Nereden nereye. Anlayacağınız bu doğum günümde eğey mutlu edecek beni Kasım'... Elim kağıda doğru düzgün gitmeyeli epey vakit oluyor. Bir yerden sonra yazmak gerekiyor...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder