11 Ağustos 2011 Perşembe

=El Yazısı İle=

Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri

Bir şiir buldum Cemal Süreya'dan. Beni anlatan, aslında senli beni anlatan. Bu sefer kurşun bir kalem yerine bir daha silmemek üzere bu deftere mürekepli kalemimle yazıyorum. Karnım aç, gecenin bu vakti. Mesele bu değilde öyle arada bil istedim, niyeyse... Aldım o şiiri, geçirdim beyaz bir kağıda, sık sık okur oldum ne zamandır. Kenidimi buluyorum çünkü. Kaybettiğim seni buluyorum azıcıkta. Şiirler can damarlarım, kayıp kelimelerim. Şairler dert ortağım, sırdaşım. Belki birazda meslektaşım... Adetim değildir Cemal Süreya. Beni o adama düşüren sadece ve sadece Ece. Nazım severim epeyce. Var mı Nazım gibisi? Yaralarımı sarar Nazım. Beni anlar, beni duyar. Avutur. Bilirsin kendimde yazarım. Ne Nazım'a benzer yazdıklarım ne Süreya'ya... Şimdi diyebilirsin; nedir bu Nazım? Nazım? Nedir bu samimiyet, sarılış... O benim canımdan ötedir bilmezsin. Anlamam oysa politikadan. Aklım ermez. Tek bildiğim, ona haksızlık edildiği. Şairler çapkındır, Cemal Süreya, Atilla İlhan, Nazım Hikmer... Ama Nazım başka... Farklı bir tılsım var onda... Nasıl anlatsam, başlasamda anlatamam. O'nu bulmadan pek de şair tanımadım aslında. Önce Atilla İlhan vardı, ezbere bilirim 'Üçüncü Şahsı...' Olmadı. Uyuşmadım. Sonra Cemal Süreya geldi... Dedim belki budur, bu adamdır derdime derman, avutmadı. Sonra bir gün, gözlerim ıslak, ruhum bitap ağlamışım epey 'sen' sebebli... Elim gidiyor kitaplığa, bir kitabı hissediyorum, düşüveriyor ayaklarıma... Kırmızı, yumuşak. 'Henüz Vakit Varken Gülüm' Nazım Hikmet RAN... Sanki ilaç gibi, çölde bulunmuş su gibi, bir umut bir susuzlukla alıyorum ellerime, açıyorum rastgele bir sayfa. Nazım konuşuyor, anlatıyor ben susuyorum. Beni anlıyor. 'Bir Ayrılış Hikayesi' ile... Tamam diyorum işte bu adamdır bana yoldaş... Bendeki bu Nazım aşkı böyle başlıyor işte. Yine seninle... Hayat gibi. Fal baktırdım geçen akşam. Sen çıktın fincanımda. -Gerçi sen çıkarsın belk diye içiyorum ya kahveyi- Aşıksın diyor kadın. Çok düşünüyorsun birini... Ben seni düşünüyorum adam... Öylece ses çıkarmadan yaşıyorum seninle. Hırçın, kırılgan, uykulu ve ağlayan... 'Biz'e inanmayan fallara inanmıyorum. Bizi reddedenleri siliyorum defterden. Herkesin yüreği parçalanıyor. Sana bir şey olmuyor ya... Gerisi boş... Sürekli uyumak istiyorum, sürekli hastayım. Yazdığın mektubu alıyorum günde iki sefer tok karnına... Ancak o iyi ediyor, satırların ayağa kaldırıyor. Bir mektubun var geride.... Geride sadece hiç... Sen nasılsın diye sorarsın belki, gerçi sana cevabım hep 'iyi olduğum'dur. Ama geçmişi özlüyoeum adam. Sen varsan mutluyum, yoksan yok... Ve artık Cumaları bir başka seviyorum, mektubun cuma geldiğinden... Yine lüzumsuz konuşuyorum, senden çok... Ziyanı yok, bilirim alışıksın... Fotoğraflarından birini koydum, boş bir çerçeveye... Ne zamandır aklımdaydı. İyide oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder