18 Ekim 2011 Salı

=Ev=

İçeri girdiğinizde sizi genişce bir antre karşılıyor. Duvarları kırık beyaza boyalı... Yerde tam ortada bir ying yang... Tam onun üstünde tavanda bir rüzgar çanı. Mutfak ve salon antreye açılıyor, diğer iki odayaysa minik bir koridorla ulaşılıyor. Salon. Salon mu dediniz? Duvarlar nar çiçeğine çalan bir turuncu, dört duvarda dört çakra. Yerler tahta. Üçlü bir koltuk, koltuğun önünde bir orta sehpası ve ardından gelen bir müzik seti. Üçlü koltuğun üzerinde kareli yeşil bir peluş battaniye, iki tane turuncu hindu motifli yastık. Orta sehpasının üzerinde birkaç mum yarım yarım, birkaç kitap, okunmuş... Ve müzik setinin etrafında yığınla cd... Odanın tek penceresinin perdesi kahverengi ama sadece bu. Koltuktan biraz ötede üç tane minder Kırmızı, Siyah, Mor..

'Uyku' odasını anlatmak gerekirse... Duvarlar turkuaz ve kapıdan girer girmez ahşap çift kişilik bir karyola karşınıza çıkıyor. İki yanında komodinler... Yerde babanne yapımı bir kilim.. Yatağın tam karşısında geniş bir boy aynası. Uykusuz geceleri kağıtlara akıtırken kullanılan bir masa, bir şişe vodka...

'Uyku' odasının karşısında bebek odası olması için tasarlanmış ama bizim giyisi ve sanat odası yaptığımız küçük bir oda daha mevcut. Adından rahatlıkla anlayabilceğiniz gibi kıyafetler ve birkaç tuvalle dolu bir oda.

Yağmurlu bir pazar günü saat dört sularıydı. Hava oldukça karanlık, bulutlar olabildiğince yoğundu. Selim üçlü kanepede tek başına oturmuş, camlarda dans eden yağmur damlalarını dinliyordu. Pencere açıktı hafif ve serin bir rüzgar tenini okşadığı sırada elindeki kadehten bir yudum şarap aldı. Aklının dehlizlerinde dolanan tabiki de...

Birden kapı sesiyle düşüncelerinden uyandı.. Müziğin sesini kıstı. Gönülsüzce kapıyı açtı ve karşısında Su'yu buldu. İşte o an içinde bi'şeyler kıpırdadı.

Üstünde kırmızı bir palto, başında siyah bir ressam şapkası, ellerinde birkaç torba ve bir buket sarı fransua ile Su orada dikiliyordu. Yüzündeki gülümsemeye engel olmadı ve ona sarıldı. Sımsıkı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder